2011

ADATEPE TAŞMEKTEP 2011 YAZ SEMİNERLERİ VE ATÖLYELER PROGRAMI

 

14 - 17 Temmuz
İslam Tarihi ve Uygarlığı
Kürşad Demirci

Tarihsel süreç, İslam öncesi Arap dünyası, peygamberin hayatı ve dört halife dönemi, Emevi ve Abbasi uygarlığı, İslam kültürü, İslam’ın kaynakları, kuran, hadis, tefsir, fıkıh, kelam. İslam’da mezhepler, Sünni ve Şii gelenek, tasavvufun tarihsel gelişimi ve doktrini, inançlar, pratikler.

Kürşad Demirci hakkında : http://ilahiyat.marmara.edu.tr/index.php?sayfa=275

Seminer ücreti: 200TL

Seminer Saatleri: Perşembe 18:00-21:00; Cuma, Cumartesi  Pazar: 09:00-12:00

 

21 - 24 Temmuz
Ne Olacak Bu KÜRE'nin Hali?: Küresel İklim Değişiklikleri ve Hayatımıza Etkileri
Mikdat Kadıoğlu

Sera Gazları, Atmosferin Sera Etkisi, Tahmin ve Beklentiler, Gözlenen Değişimler, Bizi Bekleyen Tehlikeler, Yeni Duruma Nasıl Uyum Sağlayacağız?, Bireysel ve Etik Sorumluluklarımız ve Yapabileceklerimiz.

Mikdat Kadıoğlu : http://tr.wikipedia.org/wiki/Mikdat_Kadıoğlu

Seminer ücreti: 200TL

Seminer saatleri: Perşembe 18:00-21:00; Cuma, Cumartesi, Pazar: 09:00-12:00

 

04 - 07 Ağustos
Müzik ve Politika: Sosyo-ekonomik Bir Bağlam Değerlendirmesi
Alper Maral

Müzik üzerinden siyasî ajandaların empoze edilmesi, ya da tersine, ekonomik ve siyasî konjonktüre müzik üzerinden “şerh düşülmesi” bir sanat dalının işlevselleşmesine yaygın ve kolay gözlemlenebilir bir örnek üretmektedir. “Salt müzik” önermesinin dahi Aydınlanmacı dünya görüşünün bir uzantısı olduğu, bu boyutuyla doktriner bir doğa taşıdığı düşünülecek olursa, siyasî ve ekonomik bağlamdan kopuk bir müzik pratiğinin ancak en uç marjinalliklerde—o durumda da genel “gerçeklikler”i pekiştirircesine—var olabileceğini savunmak yanlış olmayacaktır. “Müzik ve Politika: Sosyo-ekonomik Bir Bağlam Değerlendirmesi” başlığı altında gerçekleştirilecek seminer dizisinde, müzik ve himaye ilişkileri merkezinden hareketle çeşitli kültürlerde müziğin kimlik ve temsil; mesaj ve mit oluşturma; propaganda ve protesto, vb., bağlamlarda nasıl araçlaştırıla geldiği örneklenecektir.”

Dr. Alper Maral: Kültür Araştırmaları Derneği Genel Sekreteri, Uluslararası Çağdaş Müzik Birliği Türkiye 2. Delegesi, Yeni Müzik Kooperatifi Başkan Yardımcısı, Besteci, Öğretim görevlisi...
Dr tezi: “Yeni Dünya Düzeni"yle Sarsılan Toplumda Müzik

Seminer ücreti: 200TL

Seminer Saatleri: Perşembe 18:00-21:00; Cuma, Cumartesi, Pazar: 09:00-12:00

 

11 - 14 Ağustos
Matematik ve Sanat
Âli Yurtsever

İçinde yaşadığımız çağ, gelecekte, pek çok sevimsiz özelliği ile olduğu kadar, “işbölümü ve uzmanlaşmanın yüceltildiği çağ” olarak da hatırlanacak. Modern uygarlık dediğimiz şey, aslında neredeyse bütünüyle bu iki kavram üzerinde ayakta duruyor. Çağdaş yaşamı işbölümü ve uzmanlık olmadan hayal edebilmek bile neredeyse olanaksız bir şey. Eğitim sistemi, seçtiğimiz meslek, geçimimizi sağladığımız iş, hepsi, bu iki kavram üzerinde şekilleniyor. Dolayısıyla, nasıl yaşadığımız, hatta bir anlamda kim olduğumuz da böyle belirleniyor. İşimiz, mesleğimiz, uzmanlaştığımız alan… Hayatımızı bu alanın sınırları içerisinde düzenliyoruz, onun motiflerine ve kurallarına göre yaşıyoruz. Dünyayı da o sınırların içerisinden görüyor ve değerlendiriyoruz. Birbirinden ayrılmış, soyutlanmış, giderek birbirlerine yabancılaşmış alanlar bunlar… Bazıları buna “kompartımanlarda yaşamak” adını veriyor. ‘Uslu uslu’ kendi kompartımanınızda yaşıyorsunuz, belki diğer bir iki kompartımanla da adına “hobi” denilen sınırlı ilişkiler kuruyorsunuz…
Bu yaşam biçiminin etkileri bilinçaltımızın derinliklerine iyice işlemiş. Bilinçli olarak tersini düşünüyor olsak da, bilinçaltımızda, “şeylerin” farklı olduklarına, birbirleri ile ilişkisiz, alakasız olduklarına dair, kesin bir önyargıya sahibiz. Disiplinlerin farklı olduğuna, mesleklerin farklı olduğuna, uzmanlıkların farklı olduğuna, kişilerin, toplumların, ulusların farklı olduğuna inanıyoruz. Bu “birbirinden kopuk şeyler” listesini sonsuza kadar uzatmak mümkün. Sonuçta insanoğlu sonsuz bir parçalanmışlığın içinde yaşıyor, parçası olduğu doğaya, evrene ve elbette kendisine yabancılaşıyor. Oysa aslında bu parçalanmışlık galiba bir yanılsama; çünkü yüzeyin biraz altına indiğinizde, manzaranın değiştiğini görüyorsunuz. Daha derinleştikçe, yakınlıkların, benzerliklerin, giderek ‘aynılıkların’ farkına varmaya, her şeyin parçası olduğu bir bütünün varlığını sezmeye başlıyorsunuz. Oldukça çarpıcı bir farkındalık bu…
Matematik ve sanata gelince… Sanat dediğimiz zaman güzellik duygusu ile ilgili olan şeylerden, estetikten söz ediyoruz; matematik dediğimiz zaman ise okul yıllarımızdan kalan anılar, hayatta neye yarayacağını asla bilemediğimiz bir takım formül ve denklemlerin mekanik soğukluğunu çağrıştırıyor. Matematiğin ve sanatın birbirlerinden çok farklı disiplinler olduklarını, farklı yöntemlerle farklı alanlara yöneldiklerini, birbirleri ile alakasız olduklarını düşünüyoruz. Oysa biraz derinleşince, doğanın, sanatın ve matematiğin buluştuğu pek çok alan olduğunu görmek insanı gerçekten şaşırtıyor.
Sanatın ve matematiğin birbirine yakınlığını, benzerliğini ve hatta aynılığını kavrayabilmek için, işe bir saptamayla başlamak gerekiyor belki de: Hem sanat hem de matematik her ikisi de, insanoğlunun içinde yaşadığı evreni anlayabilmek, tanımlayabilmek ve ifade edebilmek için geliştirdiği, hem de binlerce yıllık uzun bir süreçte geliştirdiği, birer araç aslında. Dersimizde bu gelişim sürecinin en çarpıcı aşamalarından söz edecek, matematik, doğa ve sanat arasındaki karşılıklı etkileşimi çeşitli örneklerle irdeleyeceğiz.

Âli Yurtsever hakkında : http://www.sts.yildiz.edu.tr/index.php?pro=fak&sayfa=kisi&id=49&dil=tr

Seminer ücreti: 200TL

Seminer Saatleri: Perşembe 18:00-21:00; Cuma, Cumartesi, Pazar: 09:00-12:00

 

18 - 21 Ağustos
Edebiyattan Arkeolojiye Troia Savaşı

Rüstem Aslan

Troia Savaşı Gerçekten Oldu mu?
Troia Savaşı’nın gerçekten olup olmadığı sorunu antik dönemden beri tartışılagelmektedir. Kimileri anlatılanların hayal ürünü olduğunu ileri sürmüş, kimileri ise İlyada’nın gerçek bir savaşı yansıttığına inanmış, kimileri ise ‘tarihsel bir arka plan’ın varlığından söz etmiştir. Bu tartışmalar özellikle Troia’daki Schliemann dönemi kazı sonuçlarının yayınlanmasıyla daha da artmıştır. Schliemann ömrünün son dönemimde hatasını anlamış da olsa 1890 kazı kampanyasına kadar Troia II dönemindeki ‘yanık kent’in Troia destanındaki kent olduğuna kesin inanmıştır. Schliemann’nın mimarı ve halefi Wilhelm Dörpfeld ise 1894 yılında bitirdiği çalışmalarının sonuncunda daha önceki yıllarda ileri sürdürdüğü görüşünü, (yani Schliemann’nın çok büyük bir yanılgıya kapıldığını) devam ettirmiş ve Troia Savaşı’nın Troia VI kentine denk düştüğünü iddia etmiştir. 1932-38 yılları arasında kazılar yapan Amerikalı Carl Blegen vardığı sonuç ise Troia VI’nın bir depremle yıkılmış olduğu, bu nedenle de Troia Savaş‘ı için aranan kentin Troia VIIa olması gerektiğidir. Blegen sonuç olarak şunlar söylemektedir:
Son yıllarda Troia Savaşı’nın olduğuna konusunda, kendi uzmanlık dallarında tanınmış ve kabul görmüş bilim adamlarının sayıları hızla artmıştır. Bu grup böyle bir olayın tek başına uydurulamayacağını, savaşın yüzde yüz kanıtlanması imkansız da olsa tarihsel bir arka planın mutlak olması gerektiğine ‘inanmaktadırlar’.
Yaşayan en önemli Homeros uzmanları arasında kabul edilen J. Latacz’a göre Troia Savası, İlyada’daki bilgilere göre Myken döneminin en dorukta olduğu zamana denk düşmektedir, günümüze kadar elde edilen arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklar da bu tezi doğrular niteliktedir. Latacz, tarihsel özünün yüzde yüz bir kesinlikte ispatlanamayacağını, ancak destanların Myken krallıkları döneminde, uzak Wilios’yu konu alan bir tür fantastik öyküler olabileceğı inancının artı geçersiz olduğunu; çünkü son dönemdeki Hitit ve Mısır kaynaklarında, Son Tunç Çağı’nda bu iki yer arasındaki güç kavgasında, politik-diplomatik ilişkilerin oldukça yoğun olduğunu gösteren bilgiler vardır. Miken ve Hitit İmparatorluğu gibi iki büyük güç arasında kalan Troia’nın jeopolitik konumu nedeniyle pek çok savaşa sahne olduğu kesin gibidir.

Troia Savaşı Ne Zaman Yapıldı?
M. Ö. 1300- 1200’lü yıllarda Ege Bölgesi Tunç Çağı yerleşmelerinde en az iki tahribat evresinin olduğu kesindir. Bu tahribatlar Troia VI ve VIIa dönemlerinin şiddetli bir şekilde son bulduğuna işaret etmektedir. Troia VIIa (M.Ö. 1180) döneminin ise kaybedilen bir savaş sonunda son bulduğu Korfmann tarafından kabul edilmiştir. Troia’yı 1932-38 arasında kazan Amerikalı Blegen, bir depremle yıkılan Troia VI’dan sonra hemen Troia VIIa’nın kurulmaya başlandığını kabul etmiştir.
Korfmann kazılarında ortaya çıkartılan aşağı şehir savunma duvarının amaçlarından en önemlisi, kaledeki insanları o dönemin etkili silahları olan ok, sapan taşı gibi uzak silahlardan korumaktır. Yani kale ile aşağı şehir savunma duvarları arasında bir koruma alanı vardır. Yeni dönem kazılarında Troia VI dönemi sonundaki yangın tabakasında yeteri kadar sapan taşı bulunmuştur. Hatta yine aynı yangın tabakasında savaş dönemlerinde olduğu gibi çok aceleyle gömülü bir kaç mezar da bulunmuştur. Sonuç olarak Korfmann’nın yeni dönem kazılarında Troia’nın Son Tunç Çağı döneminde ‘savaşların’ olduğuna dair yeni pek çok buluntu vardır. Troia’daki bu “savaşların” en sonuncusu ise M.Ö. 1180’ler tarihlenmektedir.

Troia Savaşı’ı Neden Çıktı?
Son dönemde Homeros üzerine yapılan çalışmalar göstermiştir ki, İlyada destanı geçmişte bölgede yaşanmış ve sözlü olarak aktarılan olayların toplandığı bir eserdir. Bu olaylar, dönemin ozanları tarafından epik şiir şeklinde geliştirilip , söylenerek, aktarılmıştır. Mikenler, özellikle 13. yüzyılda, Batı Anadolu’nun siyasal ve askeri ilişkilerine yakın bir biçimde girmiş durumdaydılar. Bu dönemde, Hititlerin vassal (beylik) kenti Wilusa, Mikenlerin doğrudan veya dolaylı olarak katıldıkları, çok sayıda saldırıya maruz kalmış olmalı. Toprakları bir seferinde düşman orduları tarafından işgal edildiğinde, diğer seferde kralı tahtan indiriliyordu. Wilusa’nın, Kuzey Batı Anadolu’da, Troas Bölgesi’nde kurulmuş bir kenti olduğu kesinleşmiştir. Eski Çağ filoloji terminolojisinde, Wilusa (W)İlios, veya Ilion ile özdeştir. Akhaların Troia’ya saldırılarının tek bir sefer yerine, çok sayıda saldırıyı gerçekleştirilmiş olduğu kabul edilmektedir.. Bu saldırılar sonradan antik Yunanistan tarihide, çok önemli bir olgu olarak yer almaya başlamıştır. Hatta, Yunan yönetici sınıfı bu bölgeyi “vaat edilmiş ülke” olarak dahi değerlendirmeye ve burada bir takım çıkarlar gütmeye başlamışlardır. Tunç Çağı’nda, 2. bin olduğu gibi 3. binde de, bakır ve altın gibi, ana metaller, Balkanlardan ve Karadeniz bölgesinin kuzey ve güneyinden ve Kafkaslardan gelmekteydi, ve özellikle kalay çok ciddi mesafeler kat edildikten sonra temin edilebiliyordu ve bu deniz veya kara ulaşımı sırasında da mutlaka Troas’tan geçmek gerekiyordu. Troia, stratejik olarak Akdeniz ile Marmara Denizi arasındaki su yolu olan Çanakkale Boğazı’nın, girişinde yerleşik olmasıyla ve Asya ile Orta Avrupa arasındaki deniz yolunu kontrol etmesiyle, önemli bir ticaret merkeziydi. Bir başka deyişle, Troa Savaşları para ve güç için yapıldı, Helen isimli kadın için değil.
Troia Savaşı’nın Sparta prensesi Helena’nın, Troia prensi Paris tarafından kaçırılmasından çıktığın kabul etsek bile, bu kaçırılmanın ardında da zenginlik yatmaktadır; çünkü Helena, kaçarken hazineleri de birlikte Troia’ya götürür. Homeros’a göre Akhalar hem Helena’yı hem de hazineleri geri almak için sefere çıkarlar

Troia Savaşı İle İlgili Buluntular Nelerdir?
Homeros, İlyada destanında, M.Ö. 730’lü yıllarda Troia ve yakın çevresini oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatmaktadır. Ozan ya da ona bilgi verenler, Karamenderes Ovası’nı, artık dolmuş olan Ege kıyısındaki eski liman koyunu (Beşik Koyu) ve Troia’dan bakıldığında oldukça net bir şekilde görülebilen Bozcaada (Tenedos), Gökçeada (Imbros) ve Semadirek (Samothrake) adaları ile (bu isimler İlyada Destanı’ndan beri değişmeden günümüze kadar ulaşmıştıt) Kaz Dağları’nı (İda Dağı) dikkatli bir gözle incelemiş olmalılar. Çünkü İliada Destanı’nındaki pekçok ayrıntı bugünkü coğrafyaya büyük oranda uymaktadır. Aynı zamanda Troia Savaşı’nın geçtiğı destandaki kentin ayrıntıları da, Hisarlık Tepe (Troia-İlios, Wilusa, Truisa)deki arkeolojik verilerle de örtüşmektedir. Bu özellikler arasında, M.Osman Korfmann kazılarında ortaya çıkartılan, kalenin dışındaki büyük bir aşağı kent, aşağı kenti çevreleyen savunma duvarı ve bu savunma duvarını çevreleyen, savaş arabalarına karşı yapılmış savunma hendeği. Ayrıca yine yeni dönem kazılarında, Troia VIIa (M.Ö. 1180) dönemindeki tabakalardaki buluntular kentin çatışmaya işaret eden bir felaketle yıkıldığı bize göstermektedir. Kaleye giden yolun hemen kenarında gömülmeden bırakılmış ölüler, ok uçları, yığın halindeki, kullanmaya fırsat bulunmamış sapan taşları, kentin her yerine yayılan yangın ve yıkım izleri; bütün bunlar kaybedilmiş bir savaşa işaret etmektedirler.

Okuma Listesi:
Destanlar:
-Homeros. İlyada (Çevirenler: A.Erhat-A.Kadir).Can Yayınları
-Homeros. Odysseia. (Çevirenler: A.Erhat-A.Kadir).Can Yayınları
Kazı Sonuçları:
-M.Osman Korfmann. Troia-Wilusa Gezi Rehberi (Türkçesi: R.Aslan) Troia Vakfı Yayınları (2010)
-Troia: Düş ve Gerçek (Yay. M.O. Korfmann vd.) Homer Yayınevi (2003)
Genel Yayınlar.
-A. Erhat. Gül İle Söyleşi. İş Bankası Yayınları.
-R. Aslan. 101 Soruda Troia. Çanakkale Valiliği (2010)
-B.Brandau. Troia: Bir Kent ve Mitleri. Arkadaş Yayınları

Rüstem Aslan hakkında : http://akademik.comu.edu.tr/onizle.php?cvno=Y-0010

Seminer ücreti: 350TL

Seminer Saatleri: Perşembe 18:00 -21:00; Cuma, Pazar: 09:00- 2:00; Cumartesi: 10:00 – 16:00 Troia Gezisi (Ulaşım ve öğle yemeği Taşmektep’e aittir)

 

08 - 11 Eylül
Algı, İllüzyon ve Ayna Nöronlar
QB (Kubilay Tunçer)

Algı ve algı felsefesinin temel önermelerine profesyonel bir sahne sihirbazı nasıl yaklaşır? Sihirbazlar, binlerce yıldır insan algısının dinamiklerini, şifrelerini çözmeye kendilerini adamışlardır. Zira sihirbazın işi seyircinin gerçeklik duygusunu alaşağı edebilmek, gerçek sihrin var olabileceğini düşündürtmektir. Bunu yaparken insan algısını tersten okumak zorundadırlar. Sahne sihirbazlığı tarihi aynı zamanda korsan bir bilgi felsefesi tarihidir.
Bu atölyede algı, yanılsama, gerçeklik duygusunun imalatı ve insanın doğaüstü güçlere duyduğu bağımlılıklardan ele alınacaktır.
Öğrenme ve duygudaşlık konularında çığır açan bir alan olan özelleşmiş ayna nöronların bilim insanlarına ne türden yeni okuma kapıları açtığını tartışmaya çalışacağız.
İllüzyon oyunlarının işleyiş mekanizmalarını anlamak için uygulamalı çalışmalar yapacağız ve gündelik hayatta kullanılan çeşitli eşyayı sihir objelerine dönüştürmeyi öğreneceğiz, azıcık Harry Potter'cılık oynayacağız!

Kubilay Tunçer hakkında : http://www.kubilaytuncer.com/akademik.php

Seminer ücreti: 200TL

Seminer Saatleri: Perşembe 18:00-21:00; Cuma, Cumartesi, Pazar: 09:00-12:00